Öze yolculuk, rol yapmaktan var olmaya geçiştir.
Hepimiz dünyaya geldiğimizde ciddi bir organik düzensizlik yaşar; bedenimizi darmadağın, parçalanmış hisseder, güvenlik alanından ayrıldığımız için kopma korkusu yaşarız. “Ben nasıl bir varlığım, neyim, ne değilim, bu yaşadığım ızdırap, bu kaygı, bu düzensizlik nedir, ben ne yaşıyorum, ne oluyor burada”yı bakım verenin sesiyle anlarız. Çünkü hiçbir algımız yok, burası neresi, nasıl bir yer, ben kimim, nasıl biriyim…
“Benim bir bedenim var”. Nasıl bir beden, onun gözünde gördüğüm bir beden.
“Yaşadığım duygunun adı ne?” Onun gözünde gördüğüm duygu.
Ben nasıl biriyim, ötekinin gözünde gördüğüm gibi biriyim. Ben kimim, ben ötekinde olan şeyim. Bakım verenle girdiğim ilişkiyle birlikte zihnimde simgesel bir kayıt başlar: Ben ve ben olmayan.
Ben ötekidir. Benlik ya da ego böyle oluşur. Benlik, imgesel olarak benim ötekinde gördüğüm şeylerle kurulmuş olan yapıdır.
Koşullu olarak sevgi gördük çünkü koşulları devamlı değişen bir dünyaya geldik.
Özümüzde koşulsuz varlıklar olduğumuz için, çocukken yaşadığımız en ufuk bir koşullu sevgi deneyimi hepimizde travmatik sonuçlara yol açar. Bu evrensel olarak nesilden nesile aktarılan bir paradigmadır. Koşullu sevildiğimiz için güvensizlik ve endişe duygusu olarak ortaya çıkan temel kaygı nedeniyle; potansiyel olarak düşmanca olduğunu düşündüğümüz bir dünyada yalnızlık ve çaresizlik hissederiz. Bu paradigmayı kırdığımız anda illüzyonu aşar, öze ulaşırız.
İçine doğduğumuz sistem içerisinde, yeterince sevilmediğimiz, sevgi görmediğimiz düşüncesiyle oluşturduğumuz paternler, nöronal sistemde öyle katı bir kayıta dönüşür ki, bütün ilişkilerimizde bunu yansıtan bir paternle hayata tutunmaya çalışırız. Korku bizi teslim alır, duygusal yüklerle bilinç evrelerimizde oluşan blokajlarımız bizi engeller. Bu duygusal yüke tepki göstererek, var olmaktan rol yapmaya geçer, özümüzden ayrılırız. Temel kaygı nedeniyle kendimizi küçük, önemsiz, çaresiz, terk edilmiş ve tehlikede hissederiz. Yaşadığımız temel kaygıyı ve iç çatışmalarımızı dindirmek için savunmalar geliştiririz. Kendimizi güvende hissetmek ve kabul görmek için gerçek duygularımızla değil, psikolojik paternlerimizle iletişim kurarız: Sevilmek, iyi olmak, güç kullanmak ve insanlardan uzaklaşmak.
“Beni severseniz, bana kötülük yapmazsınız”. Başkaları tarafından sevilip onaylanmaya duyduğumuz ihtiyaç nedeniyle sevginin tüm sorunlarımızı çözeceğini düşünür, sevilmeye aşırı değer yükleriz. Sevilmeye ve korunmaya karşı bir özlem duyar ve yaşamımız boyunca bağımlı bir kişilik ortaya koyarız.
“İyi insan olursam, kötülük görmem”. Başkalarını hoş tutmaya ve bu şekilde onlar tarafından onaylanmaya duyduğumuz ihtiyaç nedeniyle diğer insanların beklentilerini otomatik olarak yerine getiririz. Diğerlerinin düşmanlığından korktuğumuz için ikinci planda kalır, kendi beceri ve potansiyellerimizi küçümseriz.
“Eğer güçlü olursam kimse bana zarar veremez”. Başkaları üzerinde üstünlük ve denetim kurma ihtiyacımız nedeniyle güç, para, başarı, beğeni, prestij ya da entelektüel üstünlük arayışına girer, diğer insanlar üzerinde baskı kurarız. Bize bağımlı kişilerle korku temelli ilişkiler yaşar, gerçek, dürüst ve samimi ilişkiler kuramayız.
“Her şeyden uzaklaşırsam hiçbir şey bana zarar veremez”. Coşkusal yalıtım ve insanlardan uzaklaşmaya duyduğumuz ihtiyaç nedeniyle yalnız olmayı tercih eder ve diğerleri ile samimi ve sıcak ilişki kurmayız. İnsanlara yönelik genel bir yabancılaşma yaşarız.
Hepimiz koşulsuz sevgi deneyimi ararız. Oysa ki, koşulsuz sevgi başkasından alınarak değil sadece verme ve kabullenme ile deneyimlenir. Aksi takdirde karşılaştığımız her ötekinde; önce anne, baba, kardeş, sonra arkadaş, sonra sevgili, eş her zaman bizim eksikliğimizi tamamlamasını bekleriz ve asıl mutsuzluk burada başlar çünkü ötekine bizde olmayanı tamamla deriz. Ancak, karşımızdaki ne kadar verse de bizim eksikliğimiz tamamlanmaz.
Koşulsuz sevgi başkalarında aradığımızı kendimize vermemizle başlar. Kendimizi ve ötekini koşulsuz seversek özümüze ulaşırız.
“Ben ötekini koşulsuz sevdiğimde kendimi de sevmiş olurum.”
- Hafta: Psikolojik Paternler
- Hafta: Özünüzü Keşfedin (Ennegram Çalışmasıyla Kişilik Tipolojileri)
- Hafta: Savunma Mekanizmaları
- Hafta: Otomatik İnançlar/ Duygular
- Hafta: Fiziksel, Duygusal, Zihinsel ve Ruhsal Dönüşüm
- Hafta: Geçmiş Travmaları Temizlemek & Öze Ulaşmak ve Var Olmaya Geçiş
EĞİTİMCİ: HANDAN ATACIK