Köklerim Bana Ne Yapıyor?
Hayatınız da her ne oluyorsa; bu olanın mutlak bir nedeni vardır!
Şimdi başınızı kaldırın ve etrafınıza şöyle bir bakın, çevrenizde yoktan var olan her hangi bir şey var mı?
Biliyoruz ki, kainatta hiçbir şey yoktan var olmamıştır. Her birimiz anne ve babamızın sayesinde evrende var olmuşuzdur. İstesek de istemesek de ait olduğumuz aile sisteminin birer parçasıyız. Bu değiştirilemez bir gerçektir. Sistemin en önemli iki ilişkisini anne ve baba ilişkisi oluşturur. Varlığımızın yarısı annemizden, yarısı da babamızdan gelmektedir. Bize her ne oluyorsa sistemin içinde var olanlardan dolayı olmaktadır. (Anne, baba, kardeş, amca, teyze, hala, kuzen, dede, anneanne, babaanne, eş, eski eş, nişanlı…)Hepimiz ebeveynlerimize derinden bağlıyızdır. Ya onlara sevgi duyarız, ya da öfke, ya onlarla olmak isteriz ya da uzaklarında. Aynı bizim gibi ebeveynlerimizde bir anne ve babadan var olurlar yani bu düzen geriye doğru böylece akıp gider, Aile ya tüm acılarımızın kaynağı ya da sağlıklı toplumun birer parçası olan bizlerin işleyen bütününü oluşturan bireylerin kaynağıdır.
Ailemizin bizi büyüttüğü toplumun içinde; kültürümüz, inançlarımız ve değerlerimiz oluşmuştur. Bu da ilişkilerimize işleyerek bizi doğrudan etkilemektedir.
Aile dizimi, biz farkında olmaksızın yaşamımızı etkileyen atalarımıza kalbimizi açmamızı sağlayarak nesiller boyunca bize akan yaşam gücüyle köklerimizi derinleştirmemizi sağlar. Peki bizi etkileyen bu sistem nasıl işlemektedir? ,işte tam bu noktada, davranışlarımızı neyin etkilediği, neyin doğru veya yanlış olduğunu, yapmamız yada yapmamamız gerekenleri söyleyenin ne olduğunu sorguladığımızda “vicdan” denilen içsel duyumla karşı karşıya kalırız. Vicdan duyumunu doğduğumuz andan itibaren, ait olduğumuz ülke,mezhep, sosyal gruplardan öğreniyoruz. Ait olduğumuz grubun değerlerini öğrenme ve onları uygulama isteğimiz, hayatta kalma güdümüzle bire bir bağlantılıdır.
Aile dizimi sisteminin birinci basamağını da kişisel vicdan oluşturmaktadır,kişisel vicdanın görevi “aidiyet”, “denge” ve “düzeni” korumaktır. Sistemdeki kişisel olan bu bölüm bilinçle yaşanan ve farkında olunan bölümü temsil eder. Sistemin bir üst basamağında “kolektif vicdan” devreye girer ve çok daha kuvvetlidir, gizli ve sinsice işleyen bir güçtür. Bizim farkında olmadığımız bir şekilde işler. Nereden geldiğini anlamayız ve doğrudan tanımlayamayız, ancak varlığını her daim sürdürür. Elektrik akımının işleyiş şeklini ancak ampulü aydınlattığında fark ederiz. Kolektif vicdanı ise ancak kişinin davranışlarındaki etkilerinden fark edebiliriz. Aile diziminin en önemli görevi kolektif bilinci teşhis etmektir. Kişisel vicdanın üç amacı olduğu gibi kolektif vicdanın da üç ilkesi bulunmaktadır. Aidiyet, düzen ve dengedir.
Ailenin parçası olan herkesin, aileye olan aidiyet hakkı eşittir ve değiştirilemez. Hasta, özürlü, ölmüş olması hiçbir şeyi değiştirmez. Sıra önemlidir ilk gelen öncelik hakkına sahiptir. Ailenin dengede olması demek, aileye yapılmış bir haksızlık veya aile bireylerinden birinin yaptığı bir haksızlığı, sonradan gelen aile bireyleri tarafından dengelenmektedir. Bu güç bize bizim yaptıklarımızın bedelini değil, atalarımızın yaptığı yanlışların bedelini ödemeye zorlar. Kolektif vicdan her üyeye eşit davranır. Sistemin aidiyet, denge ve düzeni sağlayana kadar sistemin içindeki her bireyi kullanır.
Aile dizimi 1960’lı yıllarda psikoloji ve terapi konusunda akademik çalışmalar yaparak yeni gelişmeler kullanılarak ortaya konanbir grup terapisidir. Yüzyılı aşkın bir süre önce Sigmund Freud, çocuk- ebeveyn ilişkisinin psikolojik gelişimimizi en ince ayrıntısına kadar etkilediğini söylemiştir. R.D.Laing ve Thomas Szazz öncü psikiyatristler, bu dinamiğin yalnızca ebeveyn değil tüm aile dinamiğinin etkilediğini fark ettiler. Kuantum fiziğinde de belirtildiği üzere, karmaşık sistemlerin atom parçalarından oluşan bölümleri, birbirleriyle karşılıklı etkileşim halindedirler, küresel hava hareketleri, besin zincirleri, insanlık ailesi gibi tüm sistemler için bu etkileşim geçerlidir. Evrende sebepsiz hiçbir şey hareket etmez.
1990 yılında Alman Psikoterapist Bert Hellinger aile ve kurumlarla yapılan çalışmalarında bugün dünya üzerinde 25 ülkede kullanılan Aile Dizimi ya da Sistem Dizimler terapisini dünyaya hediye etmiştir. Bu sistemde Virginia Satir’ınAile heykeli çalışmasından,Jacob Moreno’nun geliştirdiği psikodrama yöntemininide kullanmıştır. Daha sonra;Eric Berne’nın çalışmalarındaki herkesin yaratılmış gizli bir“yaşam senaryosu” vardır ve bu senaryo günışığına çıkartılırsa ve bilincine varılırsa değiştirile bilineceğini gözlemlemiştir. Bert Hellinger, Berne’nın eksiği olan kişinin gerisine bakmadığıydı ve “yaşam senaryosunu” önceki nesilden devralıp sanki kendi yazısıymış gibi sahiplendiğini fart etmiştir. Bert Hellinger bu sistemde ailenin gerisine hareket edip kişinin bu senaryonun bağlayıcılığından çıkışlarını sağlamıştır.
Aile dizimi, kendi içinde organik bir yapıya sahip olup, bu güne kadar tasarlanmış en derin ve güçlü terapilerden biri olmuştur. Bu seanslarda aileniz ve kendiniz hakkında derin gerçeklerle yüzleşip yaşamımızın daha iyiye doğru gitmesini sağlayacak radikal değişimlerle iyileşme, dönüşüm ve özgürleşme yaşanır.
Sahip olduğunuz köklerinize önem verin, saygınızı ve sevginizi derinleştirin.